Bülent Yıldırım İnsani Diplomasiyi Anlattı
14 Mart 2014

Bülent Yıldırım İnsani Diplomasiyi Anlattı

İHH İnsani Yardım Vakfı Genel Başkanı Bülent Yıldırım, İletişim Platformu’nun düzenlediği İletişim Buluşmaları’na konuk oldu.

Topkapı Sosyal Tesisleri’nde düzenlenen program İletişim Platformu Başkanı Yusuf Ziya Çataklı’nın açılış konuşması ile başladı. İHH’nın 1990’lı yıllarda Boşnaklara yönelik yaşanan soykırım dönemlerine kurulduğuna dikkat çeken Çataklı, daha sonraki yıllarda ise dünyanın zulüm gören farklı coğrafyalarına yardım ulaştıran bir yardım kuruluşu haline geldiğini hatırlattı. Çataklı İHH’nın çalışmalarından dolayı Yıldırım’a teşekkür etti.

İHH ve İnsani Diplomasi

“İHH ve İnsani Diplomasi” konulu konferans veren Bülent Yıldırım, İHH’nın kuruluş süreci ve çalışmalarına ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.

İHH’nın Bosna Hersek’te yaşanan savaşta Müslüman Boşnaklara yardım etmek üzere Almanya merkezli olarak kurulduğuna değinen Yıldırım, o dönemde Türkiye toplumunun ezici çoğunluğunun, Müslüman Boşnak unsurun varlığını bilmediğini anlattı.

“Çünkü bu devletin refleksi, ‘Misak-ı Milli sınırları dışında, ne Müslüman ne de Türk unsuru yoktur’ derdi” diyen Yıldırım, Misak-ı Milli sınırlarının, “demir bir perde” olduğunu söyledi.

İHH’nın kurulduğu dönemde yurt dışına yardım göndermenin yasak olduğunu belirten Yıldırım, “Dedik ki; ‘Misak-ı Milli sınırının ötesinde bizim değerlerimiz var. O zaman biz buralara açılmak zorundayız.’ 23 yaşındaydık ve oturduk bir planlama yaptık. ‘Bu planlamayla bilgiye ulaşmak zorundayız’ dedik. İngiliz istihbaratı ve İngilizler, Afrika’nın en ücra köşesindeki Müslüman kabilelerin kendi arasındaki ihtilafları biliyor, dillerini biliyor, karakterlerini biliyor, istedikleri zaman Müslümanları birbirine düşürüyor. Afrika’nın yeraltı kaynaklarını alıp getiriyor. Önümüzdeki 10 yıl içerisinde ne yazık ki Müslüman-Hristiyan çatışmasını, Afrika’da yoğun bir şekilde görebiliriz” diye konuştu.

“İnsani diplomasiyi dünyada Kılızhaç ile İHH yapıyor”

İnsani diplomasiyi dünyada Kılızhaç ile İHH’nın yaptığını dile getiren Yıldırım, “İnsani diplomasi kavramını bu literatüre bizler soktuk” dedi.

“Adaleti mevcut egemen güçler sağlar” anlayışının yanlış olduğunu kaydeden Yıldırım, Suriye’de zindanda olanları anlamak isteyenlere, savaştan önce bir Hristiyan gencin, ‘Müslüman Kardeşler’ üyesi olarak algılanmasını konu alan bir kitabı okumalarını tavsiye etti.

“Yeniden yargılama kesinlikle olmalı”

Yıldırım, Filipinler ile Moro arasında yapılan çerçeve anlaşmasının gereklerinin yerine getirilip getirilmediğini gözlemlediklerini anlatarak, “Taliban ile Pakistan arasındaki görüşmelerde de varız. Barışı isteyen adamı ve grubu, görüşmeleri takip eden ABD, insansız uçaklarıyla geldi, vurdu” diye konuştu.

Bir katılımcının, “Son dönemdeki ‘yolsuzluk’ adı altında yürütülen itibarsızlaştırma operasyonunda Bülent Yıldırım olarak Fethullah Gülen’e hakkınızı helal ediyor musunuz? Başbakanla aranız nasıl?” sorusu üzerine Yıldırım, bugüne kadar yaptıkları çalışmalarda herhangi bir siyasi yapının emri altında olmadıklarını bildirdi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile dostluğunun çok eski olduğunu belirten Yıldırım, “Başbakana yapılan bütün saldırıların da karşısında oldum. Çünkü dostluk ayrı bir şeydir. Rahmetli babamın cenazesine gelen tek siyasetçidir” diye konuştu.

Türkiye’de emniyetin içindeki bir zihniyetin, suçu araştırmadığını, suç oluşturduğunu ve her dönemde bunu yaptığını savunan Yıldırım, “Suç oluşturuyorlar, tezgah kuruyorlar, iyi insanların içine giriyorlar, birilerini kandırıp silah koyuyorlar, sonra insanları 20 yıl hapiste tutuyorlar. Yeniden yargılama kesinlikle olmalı ve bu arkadaşlar çıkarılmalı” dedi.

Mavi Marmara özgürlüğün sembolü

“Hak helal edip etmeme konusu, bunlar ajitasyon şeyler” diyen Yıldırım, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Hakkımı helal edip etmeme konusu bana ait. Olanla vakit kaybetmem, yapılan kötü niyete karşılık vermekle vaktimi geçiririm. Yani bir yanağıma Tokat atıldığında, öbür yanağımı asla çevirmem. Şimdi İHH’ya saldırı yok, anlamadığımız o. Şu anda Tayyip Erdoğan’a da saldırı yok, Türkiye Devleti’ne de saldırı yok. İslam coğrafyasına, işbirlikçilerle birlikte saldırı var. ‘4. Dünya Savaşı’ deniliyor buna.

‘Yakalım, yıkalım içimizdeki adamlarla da milleti de maniple edelim’ diyorlar. O nedenle istediğini yapsın. Mavi Marmara karada yürüyor, herkesi deşifre ediyor, kimin arkasında kim var ortaya çıkıyor. Mavi Marmara özgürlüğün sembolü, açık denizde bir mücadele verdi, dünyayı ayağa kaldırdı. Mavi Marmara ile dünyanın şekli şemali değişti, artık geri dönüşü yok. Bu ülkede şu anda bize gönderilen timin Kadirov’un adamları olduğu söyleniyor. Arkasında da bir ülkenin bir Yahudisi var. Bu İsrail’in bir projesi.”

“Çeçen cinayetleri tekrar araştırılmalı”

Bülent Yıldırım, Türkiye’de işlenen Çeçen cinayetlerinin üstünün kapatıldığını savunarak, “Sayın Başbakan bir ekip kurmalı ve bu Çeçen cinayetlerini tekrar araştırmalı” dedi.

Türkiye’de faili meçhul kalmadığını ancak Çeçen cinayetlerinin hala çözülemediğine işaret eden Yıldırım, “Herkes biliyor kimin yaptığını. Orada başka kirli şeyler çıkacak. Sırası geldiğinde onu da göreceğiz Allah’ın izniyle. Bu Çeçen cinayetleri tekrar ele alınmalı.

Rahmetli Medet Ünlü’yü vuran kişi, kamerada görülüyor, kim olduğu tespit ediliyor, yeri tespit ediliyor ve hala bu kişi Kağıthane taraflarında yaşıyor ve alınmıyor. Bu nasıl iş, kim bunu koruyor, hangi anlaşmalar gereği korunuyor?” ifadelerini kullandı.

Kirli bir elin olduğunu öne süren Yıldırım, “Şimdi aynı ekip benim için gelmiş. Bu kirli el ortaya çıkıp çözülmediği sürece, daha çok kişi için gelir” değerlendirmesinde bulundu.

Hiçbir yapı, cemaat ve örgütün devlette güçlü olmaması gerektiğini, İHH’nın da buna dahil olduğunu vurgulayan Yıldırım, bir grubun bir yerde güçlenince, diğer gruba tezgah kurmanın yollarını bulmaya çalıştığını söyledi.

Cevher Dudayev’e telefonu kim götürdü?

İHH Başkanı Bülent Yıldırım, “Necmettin Erbakan’ın verdiği telefonu Bülent Yıldırım’ın Çeçen lider Cevher Dudayev’e ulaştırdığını ve daha sonra Dudayev’in bu telefonla konuşurken öldürülmesinde sorumlu olduğu” konusuyla ilgili de konuştu. Rahmetli Cevher Dudayev’e telefonu kendilerinin götürmediğini kaydeden Yıldırım; “Bu yıllardır bize ve rahmetli Erbakan Hoca’ya yapılan bir iftiradır. İkincisi; Bir telefonun götürülmesi de zaten bir suç değildir. Şu telefonu bana sen şuradan verdin daha sonra bu telefonla yerimi tespit ettiler ve beni vurdular. Sen mi suçlu olacaksın? Bu telefonu şu anda çalışmayan bir dernek götürmüş, iki tane telefon götürmüş. İkisinin de makbuzu hala kendilerinde ve vurulma anında konuştuğu telefonda o derneğin verdiği telefon. O dernek temsilcisine dedim ki bu durumu söyler misin? O zaman söylerim demişti, şimdi bir gazeteci arkadaştan rica ettim git kendisiyle bir röportaj yap. Çünkü yıllardır bekliyorum açıklasınlar. Erbakan Hoca’nın zaten olayla bir ilgisi yok, rahmetliye böyle iftira atılıyor. İHH’nın rahmetli Mashadov’a verdiği bir telefon vardı sadece. Rahmetli Dudayev’e iki tane telefon gitmiş bu da başka bir derneğin gönderdiği telefon. Makbuzu da hala dernek temsilcilerinde” dedi.

“Arı kovanına çomak soktuk”

Mavi Marmara davasının sürecine ilişkin değerlendirmede de bulunan Yıldırım, “Biz bir şey yaptık. Arı kovanına çomak soktuk. İsrail’de askerlik yapan Türkiyeli Yahudilerin listesini çıkardık. O gemide (Mavi Marmara) 36 ülke varsa, 36 ülkenin dilini bilen Yahudiler o gemiye bindiler. Doğal olarak Türklerden de girdi.

Biz diyoruz ki; bizi öldürenler yani Türkiye’de bir Yahudi bizi öldürse yargılamayacak mıyız? Bizi gemide öldürdü, o gemi bizim değil mi? Biz bu adamların isimlerinin tespit edilip yargıya taşınmasını istiyoruz. Yer yerinden oynadı. Cumhurbaşkanına kadar mektup yazdılar. Çünkü bunlardan bazıları da o zengin ailelerin çocuğu. Niye sen oraya askerliğe gidiyorsun. Sen oraya gittiğin zaman Mavi Marmara’ya binmiyorsun da Filistinli çocuğu öldürüyorsun. Filistinli çocuğu öldürmek caiz mi?” şeklinde konuştu.

Program sonunda İletişim Platformu Başkanı Yusuf Ziya Çataklı, Bülent Yıldırım’a teşekkür plaketi verdi.

Yukarı Çık